KUDÜS, 
BARIŞ ve MESİH İNANCININKADER 
ORTAKLIĞINA DOĞRU 
 
Daha fazla bilgi için e-posta adresi: mektup@kutsalkitap.org
 
[If you can communicate in English, you may also contact to the author 
directly: starsign77@hotmail.com]
İsrail başkentinin sözlük anlamının "barış kenti" olmasi bir kara mizah 
gibi, değil mi? İsrail'in bir ulus-devlet olarak yeniden kuruluşundan itibaren 
başına bir yığın çorap örüldü. Son günlerde yeniden patlak veren kan dökücü eylemlerin 
yayılmasından üzüntü duyuyoruz. Bu çatışmaların dünya çapında bir Hıristiyan-Müslüman 
kutuplaşmasına yol açabileceğini görürsek, bunun ne kadar acil bir sorun olduğu 
ortaya çıkar. O yüzden, içinde Tanrı korkusu olan herkes Mezmur 22'de olduğu gibi, 
"Kudüs'te barış" için dua etmeli.
Bir çok barış girişiminin başarısızlığa uğradığı ve çatışmaların olanca şiddetiyle 
sürdüğü düşünülürse, barış için pek parlak bir gelecek görünmüyor. Bir çok Filistinli 
Birleşmiş Milletler Teşkilatı. 1947 de Filistin topraklarını bölerken kendilerine 
danışılmadığını hatırlar. Filistin halkı İsrail devletinin Birleşmiş Milletler 
tarafından tanınmasının hukuka aykırı bir eylem olduğunu düşünüyor ve bu durumun 
kabul edilmesi amacıyla mücadele ediyor. İsraillilerin bir yığın hukuk dışı uygulamaları 
nedeniyle çatışmaların daha da şiddetlendiği bir gerçek, ama aynı şeyleri Araplar 
da yaptı. Derinleşen tartışmalara bir de nefret ve intikam kısır döngüsün eklenmesi 
sonuçta çoğu insanin adil bir çözüm ve kalıcı bir barışın gerçekleşebileceğine 
dair umutlarını yitirmesine neden oluyor. İnsanın penceresinden durum bu denli 
ümitsiz göründügü zaman, her seye gücü yeten Tanrı'nın imkansızı başarabileceğine 
inanarak cesur olmak için haklı nedenlerimiz var demektir.
İsrail ulusunun yeniden doğuşundan itibaren yaşanan bazı kilit olayları kısaca 
gözden geçirmekle başlamak yararlı olacaktır. 1948 de İsrail'in Birleşmiş Milletler 
tarafından tanımasının hemen ardından Araplar, o sırada Arap Birliği genel sekreteri 
olan Azam Paşa'nın sözleriyle Yahudi halkına karşı "bir tasfiye ve kitlesel 
katliam savaşı" başlattı. İsrail'in bu savaşta nispeten az bir toprak kaybı 
oldu. Bundan tam 19 sene sonra Arap Birliği, İsrail'e karşı yeniden bir top yekün 
savaş planladı. Ancak İsrail savaşı yine ciddi bir kayıp vermeden atlattı. Aksine, 
hatırı sayılır miktarda araziyi ele geçirdi.. B.M. İsrail'e bu topraklardan çekilmesi 
için çağrıda bulundu, ancak İsrail bu toprakların sadece küçük bir parçasını geri 
verdi.
1967 den bu yana barış görüşmelerini başlatmak için bir çok girişimde bulunuldu. 
Bunlar arasında en dikkate değer olanlardan biri 1994 Oslo barış uzlaşmasıdır. 
Bu antlaşma, İsrail'in bir ulus olarak haklarını tanımalarını öngörmesi nedeniyle, 
Arap dünyasının Yahudiler'e bakışında bir dönüm noktasına işaret ediyordu. Arafat, 
İsrail'in meşru varlığını tanımak üzere Filistin Kurtuluş Örgütü Antlaşmasında 
ve Filistin Ulusal Hükümeti Kuruluş Belgesinde değişiklik yapmayı kabul etti. 
Ancak, Araplar'ın Yahudi düşmanlığı öylesine yoğundu ki, vaat edilen değişikliklerin 
hayata geçirilmesi asla gerçekleşemedi.
Arafat'ın geri almayı vaat ettiği toprakları almakta uğradığı başarısızlık yüzünden 
Radikal İslamcıların Arafat'a güvenleri git-gide daha da sarsılmaya başlıyordu. 
Gerçekte, muhabir Ferhane İsmail'in de Batı Şeria'yı ziyareti sırasında gördügü 
gibi, Kudüs'teki ikinci intifada hareketinin şiddetini artırarak gündelik olay 
haline gelmesine paralel olarak, gündemi Radikal İslamcıların oluşturdukları görülüyordu. 
Muhabir "eylemcilerin Arafat'ın emirlerine kulak asmadıkları" ve radikallerin 
de "F.K.Ö. liderine tutumunu sertleştirmesi için baskı yaptıkları" sonucuna 
varıyordu. "Arafat rejiminin dağınıklığı" ve intifada hareketinin hortlamasından, 
yakın bir barış ihtimalinin çok cılız oldugu görülüyordu.
Başkan Carter, görevini devretmeden önce Filistinli mültecilerin yeniden isyanı 
ve Kudüs'ün statüsüne, özellikle bir zamanlar Yahudiler'in Süleyman Tapınağının 
bulunduğu yerin yakınındaki El-Aksa Camii ile Kubbet- ül Sahra'ya odaklanan barış 
görüşmeleri kritik bir safhaya girmişti. Orta Doğu araştırmacısı Dr. Randall Price 
üzerinde bir zamanlar Süleyman Mabedinin yükseldiği Tapınak Tepesi'ni "dünyanın 
her an patlamaya hazır bir numaralı yeri" olarak tanımlar.
Notlarinda: 1967 savaşında İsrail kuvvetleri El-Aksa'yı ele geçirdiğinde 'burasının 
Müslümanlar için çok özel bir dinsel anlam ifade ettiğini ve Yahudiler'in bu yer 
üzerinde hak iddia etmesinin savaşa davetiye çıkartmak olacağını anlamıştı,' diye 
yazar. Bu güne dek Tapınak Tepesine veya civarına Yahudilerin ya da Hiristiyanların 
girdiği iddialari yüzünden beş kez ayaklanma oldu.. Son ayaklanmanın fitilini 
ateşleyen, Ariel Sharon'un 2000 yılı Eylül ayı sonlarında Tepe'ye yaptığı ve geride 
500 ölü bırakan ziyareti oldu.
F.K.Ö. kadar Filistinli Radikal çevreler de "Kudüs ve El Aksa Camii üzerinde 
kontrolü tamamen ele geçirmeye kararlılar." Buna karşın Ariel Sharon, katı 
bir tavır içine girerek "Kudüs Israil'in bölünmez başkentidir, merkezinde 
de Tapınak Tepesi yer alır- sonsuza dek bu böyle biline." diyerek Israil'in 
Tapınak Tepesi üzerindeki egemenlik haklarından vazgeçmeyeceğini belirtiyor.
İsrail'in Yahudilerce -en kutsal yer olan-Tapınak Tepesi'nin egemenliğini ele 
geçirmesinden bu yana Yahudilerin bu bir kaç yüz metre kareyi geçmeyen kutsal 
mekanda- en azından Yahudilerin dini bayramlarında güvenlik altında da olsa, ibadet 
etme ayrıcalığına da sahip olduklarını düşünebilirsiniz. Halbuki, Kudüs'ün önde 
gelen şeyhi "cesetlerimiz çiğnenmeden böyle bir şeye asla sessiz kalmayacağız" 
diyerek bunun teklif edilmesine dahi şiddetle itiraz etti. 
Aynı toprak parçası üstünde iki ayrı kutsal yerin varlığından kaynaklanan bir 
rekabet anlaşılabilir ve bir ölçüde kaçınılmazdır da. Ancak burada asıl yakışıksız 
olan şey böylesi bir düşmanlığın İbrahim'i müşterek ataları ve manevi önderleri 
olarak kabul eden iki kardeş ulus arasında yasanmasıdır.
Alttan alta barış sürecini başarısızlığa uğratan bir başka neden ise, dünyanın 
son günlerinde Müslümanların Yahudileri yok edeceğine dair yaygın Filistin inancıdır. 
Sahih Hadisler Hz. Muhammet'in "Müslümanlar Yahudilere karşı kalkıp savaşmadan 
ve Yahudileri ta ki kaçıp saklanıncaya dek katletmeden 'Son Saat' gelmeyecek, 
ve sonra taşlar ve ağaçlar dile gelip ......arkamda saklanan bir Yahudi var, gel 
de öldür onu diye konuşacaklar"dediğini belirtir.(Müslim, Kitap #6985)
Barış umutları üzerine karanlık çökmüs. Bu kilidin kırılması için son derece sıra 
dışı bir şeyin olması şart. Bunun için Tanrı'ya dönmemiz gerekiyor. İster Yahudi, 
ister Hıristiyan, hatta Müslüman olalım, son günlerde barışı sağlamak üzere Tanrı'nın 
bir Mesih göndereceği hepimizin ortak inancıdır. İslam inanışına göre El Mesih 
bir bariş döneminde hizmet verecek. İncil, Mesih'i 'Bariş Prensi' olarak tanımlar. 
Eski Antlaşma'da, Zekeriya (9:10), ve Yeşaya (2:4) ayetleri söyle der: "RAB.....birçok 
halkın arasındaki anlaşmazlıkları çözecek. İnsanlar kılıçlarını...saban demiri 
yapacaklar." Burada bir ortak paydadan söz edilebilir mi? Süphesiz, Mesih 
fikri ve barış sürecindeki rolü araştırılmaya değer.
Mesih: Mucizevi Bir Bariş Kurucu
Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman Mesih'in barış için tek gerçekçi umut olduğunda 
birleşiyor, ama "Mesih barışı nasıl getirecek?" Bu suali birkaç yönden 
cevaplama yaklaşımı olmasına karşın, bir şey çok açık: Tanrı'nın barış kurucusu 
hayallere durgunluk verecek bir güçle hükmedecek ve elindeki demir asasıyla kötülüğe 
direnecek ve yargılayacak...insanlar kılıçlarını saban demiri yapacaklar. Mezmur 
(2:9) ve Yeşaya (2:4) Mesih'in nasıl bir yönetici ve kral olacağına daha yakından 
bakalım.
 Tanrı'nın Barış Kurucusu Adil Olacak
Son günlerde tam bir adaletle hüküm sürmek üzere gelecek olan bir Mesih portresi 
yalnızca Kutsal Kitap'a münhasır bir olgu değildir. Mesih'in insan üstü güçlere 
sahip kötü bir varlık olan mesih-karşıtını yenilgiye uğratacağı Islam öğretisinde 
de yer alır. Hadislere göre Mesih müthiş bir kuvvet ve adaletle hükmedecek ve 
tüm dünyayı kapsayan bir esenlik çağını başlatacak, öyle ki, kurtla kuzu bir arada 
yasayacak (1)
 Tanrı'nın Barış Kurucusu Yönetimi Ele Alacak
İsa'nın doğumuna ilişkin Kur'an ayetleri O'nun sahip olacaği krallık hakkında 
teyid edici bir başka ipucu verir. "Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah 
sana kendisinden bir Kelimeyi müjdeliyor. Adı...İsa'dır. Mesih'tir" (Sure 
3:46).
Müslüman inancina göre, meleğin bildirdiği gibi, Meryem'in bebeğine adını veren 
bizzat Tanrı'dır. Maalesef, Kur'an Mesih adının önemini zikretmiyor, ancak yorumcu 
Yusuf Ali bunun 'yağ ile meshedilmiş kişi' anlamına geldiğini kabul eder ve bir 
dip notunda bu sözcügün Eski Antlaşma zamanında "krallarla rahiplerin göreve 
getiriliş merasimini simgeleyen meshedilişten" türetildiğini açıklar.
 Tanrı'nın Barış Kurucusu Hem Kral Hem de Hizmetkar Olacak
Yahudi peygamberler Mesih'in kral olacağını önceden bildirmişlerdi. (Yeşaya 9:6-7; 
Zekeriya 9:9-10; Yeremya 23:5). İsa'nın doğumunu takiben, muhtemelen Yahudi olmayan 
yıldızbilimciler doğudan gelerek O'na yeni doğan kral olması nedeniyle, hediyeler 
verirler (Matta 2). İsa yetişkin bir erkek olduğunda Pilatus'a: "Kral olduğumu 
söylerken doğruyu söylüyorsun"(Yuhanna 18:37), diyerek kendi krallığının 
altını çizerek belirtiyordu.
Önceki peygamberler Mesih'i Rab'bin hizmetkarı olarak niteliyordu (Yesaya 49:52). 
Öyleyse, düsmüşlere ve muhtaçlara alçakgönüllülükle hizmet etmesinin O'nun krallık 
tarafını gizlemiş olmasına şaşmamak gerekir. Ancak, önceden de bildirdiği gibi, 
dünyaya ikinci gelişinde O'nun iktidarından kimsenin kuşkusu kalmayacak. İleriye 
dönük olarak şöyle konuşmuştu: "İnsanoğlu kendi görkemi içinde...gelince, 
görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi O'nun önünde toplanacak...O zaman Kral, 
..."(Matta 25:31).
Açıkça görüyoruz ki, Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudi'si dünyanın son günlerinde 
Mesih'in görkemli bir kral olarak hüküm sürmek üzere geleceğine inanmasına inanıyor. 
Şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Hepimiz Mesih'i onurlandırdığımızı ileri sürüyoruz- 
ama O'nun nazarında herkes kabul görmeyecek. O gün geldiginde kimin gerçek Mesih 
olduğu ortaya çıkacak. (Müslüman ve Hıristiyan inanışında oldugu gibi) şayet Mesih'in 
İsa olduğu anlaşılırsa Yahudiler fena halde mahcup ve aşağılanmış olacaklar. Öte 
yandan, Müslümanların - İsa sadece bir peygamber, o kadar-görüşü haklı çıkarsa, 
bu defa da Hıristiyanlar O'na olan inançlarından ötürü utanacak ve yargılanacaklar. 
Ancak, madalyonun bir de arka yüzü var: Eğer Kutsal Kitap doğru ise, Müslümanların 
yanlış yolda oldukları kanıtlanacak, çünkü onlar İsa'nın tabiatüstü özünü de niteliklerini 
de şiddetle inkar ettiler.
 Mesih Tanrı ile Eşsiz Bir ilişki içinde Olacak
Hıristiyanlar'ın ve Yahudilerin Tanrı Sözü olduğuna inandıkları, Kur'an tarafından 
da Tanrı Sözü olarak kabul edilen Kutsal Kitap ayetlerinde "'İşte Davut için 
doğru bir dal çıkaracağım günler geliyor' diyor RAB. Bu kral bilgece egemenlik 
sürecek, ülkede adil ve doğru olanı yapacak" diye yazılmış. (Yeremya 23:5) 
Yeremya'nın bu sözleri Tanrı'nın Samuel aracılığıyla Davut'a olan şu ilk vaadini 
anımsatıyor "...senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp kralliğını pekiştireceğim...Ben 
de onun kralliğının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim. Ben ona baba olacağım, o 
da bana oğul olacak" (2. Samuel 7:12-14). Davut'un soyundan olanlarla Tanrı 
arasında nasıl baba-oğul ilişkisi olduğuna dikkat edin.
Bu ilişki, Kur'andaki Şeytan soyundan gelen insan tasvirine benzeyen, ruhsal bir 
ilişkidir. Sure 18:50 de şunları okuyoruz: "İblis...Rabbinin emrinden dışarı 
çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz?" 
Yusuf Ali bir dipnotta: "Şeytan soyu yaftasını kelimenin dar anlamıyla açıklamaya 
kalkmamak gerekir" diye yazar. (karşılaştır. Yuhanna İncil'i 8:44. İsa bir 
kısım insanlardan 'şeytanın çocukları' diye söz ediyor).
18. Suredeki 'soy' sözcüğünde olduğu gibi, İsa da ögrencilerini teşvik etmek için: 
"...düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerde 
olan Babanızın oğulları olasınız" derken 'ogul' sözcügünü mecaz anlamıyla 
kullanmıştır. İmanlılar yaptıkları işleri Babalarını örnek alarak yapmalıdır çünkü: 
"O, güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur. Yağmurunu da 
hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, 
ne ödülünüz olur?...Putperestler de öyle yapmıyor mu?"(Matta 5:44-47).
İsa'nın 'oğul' sözcüğünü mecazi anlamda kullandığı açıktır. Bu ayetlerden de görebildigimiz 
gibi, ne Müslümanlar'ın ne de Hiristiyanlar'ın, sırf insanlığın manevi Babası 
olması nedeniyle Tanrı'yla bir sorunları olmamak gerekir. Bütün mesele, İsa'nın 
Tanrı ile özel bir onuru paylaşan-herkesten üstün- müstesna konuma sahip bir peygamber 
oldugu iddiasından kaynaklanıyor. İslam'ın kutsal yazıları Mesih'in bakireden 
doğduğunu destekler, ancak İsa'nın tamamen benzersiz olduğunu kabule yanaşmaz..
İsa'nın gerçekten eşsiz olup olmadığı üzerinde düşünelim. Matta 5. bölümde İsa 
ögrencilerine kendilerine karşı iyi olmayanlara karşı da iyi davranarak Babaları 
olan Tanrı'yı örnek almalarını öğütlüyordu. Ancak, Mesih dışında hiç kimsenin 
tam anlamıyla doğru ve kusursuz olması yine de mümkün olamazdi. Isa Yahudilere 
"Hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir?" (Yuhanna 8:46) diye 
sormuştu. Bir yanlışını yakalayabilmek ya da O'nu kendi ağzıyla tuzağa düşürmek 
için ne kadar uğrastılarsa da tek bir hatasını bulup çıkaramadılar. Hatta Kur'an 
dahi öteki peygamberlerin günahları gizleyip saklamadan açıkladığı halde İsa Mesih'in 
değil günah işlediğinden söz etmek, bu konuda imada dahi bulunmaz. Ahlaki yönden 
mükemmel bir yaşam sürmüş tek insan olan İsa bu nedenle eşsizdir. Bu bakımdan 
İsa tam manasıyla Babası gibi mükemmeldir.
İsa, sadece günahtan münezzeh niteliği ile değil, aynı zamanda "tüm uluslar"a 
kral olarak hükmedeceği ve yukarıda Matta 25'teki ayetlerde gördüğümüz gibi, onları 
yargılayacağı için de bütün insanlardan üstündür. Baska birinin böyle bir iddiada 
bulunduğu oldu mu?
Dünya üzerinde egemenlik iddia ederken İsa yapayalnız değildi. Peygamber Mika 
bu durumu çok önceden şu sözlerle haber veriyordu: "Ama sen Ey Beytlehem 
Efrata, Yahuda boyları arasında en önemsiz olduğun halde, İsrail'i benim adıma 
yönetecek olan senden çikacak. O'nun kökeni öncesizlige, zamanın başlangıcına 
dayanır." Sonra Mika Mesih'in küresel hükümranlığını şöyle tanımlar: O gelince, 
RAB'den aldığı güçle Tanrı'sı RAB'bin görkemli adına yönetecek. Halk güvenlik 
içinde yaşayacak. Çünkü bütün dünya onun büyüklügünü kabul edecek. Halkına esenlik 
getirecek."(Mika 5:2,4,5)
Peygamber Mesih'in "kökeninden" bahsetmesi bize onun zamanın belli bir 
noktasında bir başlangıcının olduğu düşüncesine sevk etmemelidir. İbranice de 
"köken" sözcügü "O'ndan çıkan" demektir. "Ben Baba'dan 
çıkıp dünyaya geldim. Şimdi dünyayı bırakıp Baba'ya dönüyorum" dediği zaman 
bu aklı zorlayıcı soruya da açıklık kazandırmış oldu. İsa'nın bu sıra dışı konumuna 
ilişkin bir başka ipucunu da Tanrı'ya şu sözlerle ettiği duada görürüz: "Baba, 
dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelikle şimdi beni 
yanında yücelt" (Yuhanna 16:28; 17:5) Dünyanın başlangıcından bile önce var 
olduğunu ima ederek benzer bir iddia ortaya atmış biri daha var mı?
Mika'nın bu peygamberliği bize Mesih'in getireceği barışı çağrıştırıyor. O'nun 
bir isminin de "Baris Prensi" olduğunu hatırlıyoruz. Ancak, barış biz 
insanların biri birine nasil davranmasi gerektiginden ibaret bir konu değil. Barışa 
bir başka boyutuyla da muhtacız-örneğin Tanrı'yla barışmak- Bu da şu soruyu gündeme 
getiriyor: "Mesih'in insanla Tanrı arasında barışı sağlamak gibi bir rolü 
olabilir mi?" 
Mesih: Tanrı'yı İnsanla Barıştıran
İncil'in iki yerinde İsa'nın günahkarlıklarıyla şöhret yapmış bir kadın ve bir 
erkekle karşılaşması anlatılır. Her ikisi de Mesih sayesinde Tanrı'yla barıştırılır. 
Bu öyküler bütün olarak okunmaya değer, ama şimdilik İsa'nın kadına hitaben söyledigi 
son sözlere dikkat edin: "Günahların bağışlandı,...imanın seni kurtardı, 
esenlikle git."(Luka 7:48-50) Adama da şöyle dedi: "Bu ev bugün kurtuluşa 
kavustu...İnsanoğlu, kaybolmuş olanı arayıp kurtarmak için geldi."(Luka 19:10)
Bu şartlarda Tanrı'yla gözle görülür bir barışmanın olduğundan kuşku duyabilir 
miyiz? Luka 7 de olaya tanık olanların Mesih'in bu dikkate değer sözleri karşısındaki 
tepkisi aralarında "Günahlari bile bağışlayan bu adam kim?" diye söylenmek 
oldu. Önde gelen Yahudi din adamları da "Tanrı'dan başka kim günahları bağışlayabilir?" 
diye sorarken benzeri bir yaklaşım içindeydiler. "Tanrı'dan başka kim günahları 
bağışlayabilir?" (Sure 3:135)sözleriyle bu durumu Kur'an da destekler.
Mesih'in, günahsızlığı nedeniyle Tanrı'ya eşsiz bir bağla bağlı olduğuna dair 
iddialarını daha önce değerlendirmiştik. Şimdi insanı hayrete düşüren bir başka 
inandırıcı neden daha görüyoruz. İsa insanların günahlarını bağışlamak gibi Tanrısal 
bir yetkiyi kullanıyordu. İsa, böyle yapmakla Tanrı'yla arasındaki bir benzerliği 
daha göstermiş oldu. "Baba gibi, Oğul gibi" özdeyişine bağlı kalmakla 
İsa şu gerçeğin altını önemle çiziyordu: O, Babası'nın yaptıklarını yapmıştı.
Yahudi ileri gelenleriyle bir karşılaşması sırasında bu durum belirginlik kazanmıştı. 
İsa: "Ben ve Baba biriz." dediğinde Yahudiler: "Sen...insan olduğun 
halde Tanrı olduğunu ileri sürüyorsun" diyerek O'nu taşlamak istedi. İsa 
ise: " 'Tanrı'nın Oğluyum' dediğim için bana nasıl 'Küfür ediyorsun' dersiniz? 
Eğer Babamın işlerini yapmıyorsam, bana iman etmeyin."dedi. (Yuhanna 10:29-37)
İsa insanların günahlarını bağışladığında Tanrı'nın ayırt edici vasıflarından 
birini yansıtıyordu. Yazıldığı gibi bu şekilde bir günahlardan bağışlama eylemi 
münhasıran Tanrı'ya ait bir özellik idi. "RAB değil mi?... bu yüzden kızgın 
öfkesini, savaşın siddetini üzerlerine yağdırdı....Ben, yalnız ben RAB'bim, benden 
başka kurtarıcı yoktur..." (Yeşaya 42:24; 43:11) Enine boyuna bir düşünün 
bakalım insanların günahlarını bağışlamaya yetkisi olduğunu iddia eden biri daha 
var mı?
Kurtarıcı yalnızca Tanrı'dır, ancak yine biliyoruz ki, Tanrı dünyayı Mesih'in 
hizmetiyle kurtarmayı planlamıştı. Kutsal Kitap'ın dediği gibi: "Seni uluslara 
ışık yapacağım. Öyle ki, kurtarışım yeryüzünün dört bucağına ulaşsın." (Yeşaya 
49:6) Bu peygamberlik İsa ile gerçekleşmiş oldu ancak burada özellikle bu peygamberliğin 
Mesih'in doğumu öyküsüyle, ve O'na verilen isimle nasıl örtüştüğüne dikkat etmek 
gerekir. 
 Çevirenin 
Notu: Çünkü O'na 'Emmanuel' dediler. Bu ise 'Tanri bizimledir' anlamina gelir.
  
Eğer şimdiye kadar Tanrı'nın meleği tarafından bildirilen 'İsa' 
ismi üzerinde durup düşünmediyseniz, nasıl geniş bir ufkun sizi beklediğini bilemezsiniz. 
İlk olarak, böylesi özel bir isimin piyangoda çekiliş yapar gibi rastgele seçilecegini 
tasavvur etmek dahi zordur. Şüphesiz, Tanrı, Mesih'in tamamlayacağı işi önceden 
bildiği için, bilgelikle hizmetine en uygun olan İsa adını seçmisti.
 
Sıradışı bir isim olan İsa sözcügünün önemini araştırmanız için 
sizi teşvik etmek isterim, ancak ismin anlamını peygamberlik ışıgında yorumlamaya 
özen gösterin. Eğer bu ismi dikkatle yorumlayacak olursanız, Tanrı'nın Hizmetkarı'nın 
değiştirilemez hayat çizgisinin "dünyanın dört bucağına kurtarış getirmek" 
olduğunu anlarsınız. Üstelik, İsa adını araştırırken O'nun "dünyayı kurtarmaya 
geldiği" (Yuhanna 12:47) yolundaki açıklamalarının anlamını da sezeceğinize 
güveniyorum. Mesih'in benzersizliğinin altı bir kez daha çiziliyor. Başka hiç 
kimse "dünyayı kurtaracağım" iddiasında bulunmadı, degil mi?
 Barış Kentinde Deprem
Kudüs insanlar arasındaki çatışmalarla sarsılmakta, ancak Kudüs'ün asıl büyük 
bir depremle sarsılacağı gün yaklaşıyor. "Öfkemin şiddetiyle diyorum ki, 
o gün İsrail ülkesinde büyük bir yer sarsıntısı olacak...bütün yaratıklar ve dünyadaki 
bütün insanlar önümde titreyecekler..." (Hezekiel38:19,20)
"Tanrı'nın gazabını uyandıran nedir?" diye sorabiliriz. Ahlaki çöküntü 
mü? Örneğin İsrail eşcinseller arası evlilikleri ve kürtaji serbest bıraktı. Tanrı 
Yahudiler'in Filistinliler'e ve Israil'de yaşayan başka uluslara karşı kötü davranmaları 
yüzünden öfkelenmiş olabilir mi? Yoksa Tanrı'yı kızdıran, dünya çapında- bir başka 
faktör mü var? Bu peygamberlikleri dikkatli bir şekilde tetkik edersek, Tanrı'nın 
öfkesinin yalnızca İsrail ile sınırlı kalmayıp tüm dünyayı hedef aldığını görürüz 
(bkz. Zekeriya 12 ve 13).
Hezekiel'in sözünü ettiği deprem peygamber Zekeriya tarafindan daha ayrıntılı 
olarak tasvir edilerek yeryüzündeki tüm ulusların İsrail'e karşı nasıl bir araya 
toplanacakları anlatılır. "RAB,...bu uluslara karşı gidip savaşacak. O gün 
O'nun ayakları Kudüs'ün doğusundaki Zeytin Dağının üzerinde duracak. Zeytin Dağı 
doğuya ve batıya doğru ortadan yarılıp....dağın yarısı kuzeye, öbür yarısı güneye 
çekilecek"(Zekeriya 14:3-5; kars. Vahiy 16:18). 
Bu peygamberlik Filistin'de depremler üzerine araştırmalar yapmış Stanford Üniversitesi 
jeoloji profesörü Dr. Amos Nur'un gözünden kaçmadı. Nur olası depremlerin doğal 
fay hattı dogrultusunu izlediğine işaret ediyor. "Zekeriya peygamberin sözlerindeki 
en can alıcı nokta, buradaki fay kırığının doğu kısmının kuzeye, batıdaki parçanın 
da güneye kaydığının etraflı şekilde anlatılmış olmasıdır. Bu hareketlilik Lut 
Gölü çevresindeki depremler sırasında yaşanan tektonik hareketliliğe tıpa tıp 
uymaktadır" (Amos Nur & Chris MacAskil, The Walls Came Tumbling Down-Earthquaqes 
in the Holy Land, Stanford, CA; ESI Productions, 1991).
Bu peygamberliği bizim de ıskalamamamız gerek. Tanrı bu fay hattını bize Kendi 
Sözü'nün ne denli güvenilir olduğunu hatırlatan bir işaret olarak bıraktı. Son 
günlerde Kudüs'e yönelik çok uluslu yoğun bir saldırı olacak. Ancak, Tanrı yetişip 
Kudüs'ü kurtaracak ve "O gün Kudüs'ü bütün halklar için ağır bir taş yapacağım...İnsanlar...güvenlik 
içinde yaşayacak. Kudüs bir daha yıkıma uğramayacak" (Zekeriya 12:3; 14:11)
Tanrı halkının geri kalanını kurtaracağına dair bizi temin ediyor, ancak unutulmaması 
gereken husus bu kurtarışın geniş ölçekli olacağı ve ancak İsrail ulusu günahlarından 
tövbe ettiği ve Kutsal Kitap'ta işaret edildiği gibi, ancak Tanrı'nın Mesih'ine 
güvendiklerinde gerçekleşecek olması. "...Bana, yani desteklerine bakacaklar; 
biricik oğlu için yas tutan biri gibi yas tutacak, ilk oğlu için acı çeken biri 
gibi acı çekecekler. O gün Kudüs'te tutulan yas...büyük olacak." (Zekeriya 
12:10, 11)
Bugün İsrail'de İsa'nin Mesih olduğuna iman eden 6.000 Yahudi'nin olması ne kadar 
sevinç verici. Bu insanların Zekeriya peygamberin öngörüsünün bir habercisi olduklarına 
kuşku yok. Önümüzdeki günlerde Kurtarıcı-Mesih'i uzun süredir inkar etmis olan 
bir çok Yahudi'nin daha günahlarından tövbe edecegini bekleyebiliriz.
Yine bu arada bir çok İsraillinin de Mesih'i inkar etmeyi sürdürerek Tanrı'nın 
sürekli hışmına ugrayacaklarını da beklememiz gerek. " 'Ah, ne korkunç gün! 
Onun gibisi olmayacak, Yakup soyu için sıkıntı dönemi olacak. Yine de sıkıntıdan 
kurtulacak....Çünkü, ben seninleyim' diyor Rab. Seni aralarına dağıttığım bütün 
ulusları tümüyle yok etsem de, seni büsbütün yok etmeyecek, adaletle yola getirecek, 
hiç cezasız bırakmayacağım" (Yeremya 30: 7-11). İsraillilerin Filistinlilere 
karşı işlediği her adaletsizliğin nicedir beklenen Mesih İsa tarafından dogru 
yola konulacağından emin olabiliriz.
 Dip Notları
1 Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar son günlerde Mesih'in döneceğine ve 
dünyada barışın hüküm süreceği bir hizmet döneminin olacağına inanıyor. Mesih 
dönemine ilişkin Kutsal Kitap peygamberliklerinden biri bunu tüm dünyada kurtla 
kuzunun yan yana yaşayacağı ve zehirli yılanların onlarla oynayan çocuklara zarar 
vermeyeceği bir dönem olarak tasvir ediyor (Yeşaya (11: 6-8). Şaşırtıcı olan, 
bu peygamberliklerin- Mesih'in küresel çapta gerçekleşecek egemenliğindeki barış 
da dahil olmak üzere-İslami kaynaklarca da desteklenmesi! (Abu Davood and Ibn 
Majah, Mufti Mohammad Shafi'nin "Signs of Qiyamah and thearrival of the Messiah" 
adlı eseri sh. 38; Hadis No:13). Aşikar olan bu hadislerin Yeşaya'nın kurtla kuzunun 
beraberliğine ilişkin peygamberliğine ve bunu takiben gelecek olan dünya barışına 
atıfta bulunduğu. "Kutsal dağımın hiçbir yerinde Kimse zarar vermeyecek, 
yok etmeyecek. Çünkü sular denizi nasıl dolduruyorsa, dünya da RAB'bin bilgisiyle 
dolacak." (Yeşaya 11: 6, 9)
2 Daha önce, İsa Mesih hariç- herkesin günah işlediğine değindik. Kutsal Kitap 
ve Kur'an peygamberler de dahil-insanların günah işledikten sonra suçlarını kabul 
ederek bagışlanmaları için Tanrı'ya nasıl yakardıklarının örnekleriyle doludur. 
Kayda değer bir misal Yunus'un hikayesidir. Yunus isyan eder ve Tanrı'nın gazabını 
üstüne çeker ve çıkan büyük bir fırtınada hem kendisi hem de teknedeki arkadasları 
ölümden kıl payı kurtulurlar (Yunus 2, kars. Sure 21: 87, 88). 
Kutsal Kitap Kral Davut'un "merhametin için yalvarışlarıma kulak ver...Kulunla 
yargıya girme, çünkü hiçbir canlı senin karşında aklanmaz" diye haykırışını 
kaydeder (Mezmur 143: 2). Benzer sekilde Kur'an da şu ifadeyi kullanır: "Eğer 
Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir canlı 
bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor" (Sure 
16: 61)
Günahkar biri, her kim olursa olsun, bağışlanmaya ve Tanrı'yla barışmaya muhtaçtır. 
Mesih'in bağışlanmaya ve barışa ihtiyaci yoktu. O, kusursuz bir hayat yaşadığı 
için, insanı Tanrı'yla barıştırabilecek niteliklere sahip tek kişiydi. Öyleyse 
'Barış Prensi' O'na en uygun düşen isim olur.
Türkçe Sayfa
Answering Islam Home Page